Övünmek mi? Şükretmek mi?
Övünmek mi? Şükretmek mi?
Övünmek mi? Şükretmek mi?
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Allah’ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1,2,3)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allah’a hamdederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.” (Ebû Dâvûd, Edeb 18. İbni Mâce, Nikâh 19)
Barbaros Hayreddîn Paşa, Andrea Dorya’yı Preveze’de perîşân bir halde mağlûb eder. Andrea Dorya, donanmasını bırakıp kaçmak suretiyle canını zor kurtarır.
Barbaros, direkleri yatırılmış düşman kadırgalarını ve içinde on binlerce esiri önüne katarak Sarayburnu’ndan Haliç’e girmektedir. Denizin üstü, içleri esir dolu düşman kadırgalarıyla doludur.
Kânûnî, vezirler ve paşalar bu muhteşem manzarayı, Sarayburnu’nda artık mevcûd olmayan bir sâhil sarayının önünden seyretmektedirler. Paşalardan biri heyecanla:
“–Sultanım, dünyâ böyle bir manzarayı acabâ kaç kere seyretti? Sizler ne kadar fahretseniz (övünseniz) azdır!” der.
Ulu hakan Kânûnî ise cevaben:
“–Paşa! Bize; fahretmek mi, yoksa bu muzafferiyetleri bahşeden yüce Rabb’imize hamd ile şükretmek mi düşer?!.” der.
Hiç şüphesiz ki Kânûnî’nin dünyâ sultanlığından daha ihtişâmlı olan bu mâneviyat sultanlığı, O’nun, Allâh’ın has kullarından aldığı feyz ü himmetin bir neticesidir. (Osman Nûri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)